HAKİKAT DEVRİNE GİRERKEN
HAKİKAT DEVRİNE GİRERKEN
Erenler bizlere 4 kapı 40 makam ile insanın kamilliğe olan yolculuğunu tamamlayacağını ve bu kırk makamın insan hayatındaki devrelerini anlatmışlardır. Aslında sadece insanın değil insanlık tarihinin de bu 4 kapı 40 makam devrelerinden geçeceğini de bildirmişlerdir.
Erenler hakkın, insanlığı Rab esması ile eğittiğini ve bu yöntemin nasıl olduğunu marifetullah penceresinden görmüş, bu yöntemi minimize edip sistemleştirmişlerdir. Yüce rabbimiz ilk yarattığı Âdeme üç sahifelik bir yasa ile hitab ederek o dönemin gereksinimlerinin o kadar olduğunu daha sonrasında on sahife İbrahim (a.s) ‘a göndererek toplumların gereksinimlerinin arttığını göstermiştir. Sonrasında Musa (a.s) ile toplumların artık sosyalleşmesi ve çoğalması ile ihtiyaçlarının ve kuralların artması sonucu kutsal yasayı yani Allah şeriatını bir kitap olarak göndermiştir. Bu kutsal yasanın içinde olduğu Zebur insanların dillerinden gönüllerine inmesi için en güzel edebi dille ve Davut (a.s)’ın güzel sesi ile süslenmiş olarak insanların gönüllerine hitap etmiştir.
Zebur’da Hz. Davud’un on telli sazı ile rabbine şöyle seslenmesi buna bir örnektir: ”Gecenin karanlığında sadakatimi, sabahın şafağında sevgimi, on telli sazımla sana sunmak ne güzel rabbim.”
Zebur tarikat erkânının yöntemlerini kullanmıştır. Çünkü kutsal yasayı aşkın hamuruna bandırıp, marifetullah sözleri ile süsleyerek, kalplerde yeşertmek yöntemi tarikat kurallarının bir gereğidir.
Sonrasında İsa (a.s) gelerek kutsal yasayı hem akıllarda hem gönüllerde tamamlamak istemiştir. Yeruşalimde vergi memurunun evine giderken sordular: ‘’ Sen o haramzadenin evine niye gidiyorsun? ‘’
İsa (a.s) buyurdu : ” ben kirliyi temizlemeye geldim, temiz olanın bana zaten ihtiyacı yok.”
Dediler: ‘’ Ey Mesih sen kutsal yasayı mı yok etmek istiyorsun.’’
İsa ( a.s ) buyurdu: ‘’ Rabbin kelimeleri ebedidir, kimse o yasaları ve kelimeleri yok edemez. Ben yasayı bozmaya değil tamamlamaya geldim. Kutsal yasada ‘ hanımlarınıza zulm etmeyesiniz diye boşaya bilirsiniz’ yazar, ben ise diyorum ki, ”onları elinizden geldiğince boşamayınız, eğer boşarsanız onları garibanlığa ve zinaya itersiniz. Kutsal yasa der ki ‘ komşunu incitme’ . Bunu zaten putperest de yapıyor, inanan olarak senin ondan üstün olman gerekir. Ben diyorum ki, ‘ incitsen de incitme sana tokat atana diğer yüzünü de dönder. Kurban keseceksen git önce etrafında incittiğin kırdığın insanlardan rızalık al. Yoksa kurbanın kabul olmaz.’
İşte sonunda meşhur son yemekte buyurur ki: ” Ben gideyim benden sonra Hakkın nuru gelsin. O geldiğinde Haktan konuşacak ve herkesin kabına göre ilim verecek, herkesi ikna edecektir. O korunmuş olarak gelecektir, kendi hevesinden konuşmaz ve haktan konuşacak ”
Böylelikle marifetullah peygamberi olan hakikatin sahibini müjdeler ve son Hatem’ul- enbiya Muhammed Mustafa’nın gelişini bizlere haber verir.
Muhammed Mustafa hakikatin bilgisini hakikatin kitabı Kuran ile bizlere tamam etti ve kendisinden sonra dinin hüccetini İmam Ali’nin velayetini bizlere teslim ederek. ‘Rabbin sözü ile ben bugün dininizi kemale erdirdim. ‘ buyurdu.
Din velayet ile kemale erdi, lakin bu dinin ümmeti velayet mektebinin kemaletinin zirvesini Kerbela da yaşadı. Bu Kerbela Mektebi Hak ile batılı faruki enbiya olarak kalın bir çizgi ile ayırdı. Artık müminler İmam Hüseyin’e taraf ise kurtuluş ehli, değil ise batıl ehli oldular. Varsın kendini Müslüman saysalar da Yezid’i sevene, onun yolundan bilerek veya bilmeyerek gidene bu ümmetin şefaatçisi Resulullah dönüp yüzüne bakmayacak bile.
Resulullah’dan sonra ümmet kendi içinde de 4 kapının dönemeçlerini yaşamaya başladı. Resulullah şeriatı kurdu. Velayet ile tarikatın çağını açtı, lakin bu sistemin ismini dile getirmese de yaşantısında bu sistemi oluşturdu ve yaşattı.
Resulullah’ın 3 farklı ashabı vardı.
Ashabı kiram
Ashabı Suffa
Ashabı sırrı Muhammedî’ye
Ashabı kiram: Resulullah’a iman etmiş ya da gizlice hale şüpheleri olan avam kısımdı. Bunların yaşantıları Resulullah’ın şeriat yasasının tüm emirlerine tam olarak uymak ama işin içeriğini manasının peşine düşmeden sadece dinin emirlerini yaşamaktı. Bunlar Resulullah ’ tan sonra büyük bir kısmı Nehravan’da, Camel’de, Sıffin’de İmam Ali’yi anlayamayıp imanlarını dünya malı ile saptıran kişiler olmuştur.
Ashabı Suffa: Altı yüz ile iki bin kişi arasında değişen sayıları vardı. Bunlar köle olarak alınan ama azat edilip, okuma yazma dini eğitim verilen ehlibeyti gerçekten seven fakir kişi ya da ailelerden oluşmakta idi. bunların içinde ihanet ehli çok az sayıda çıktı Ebu Hureyre ve İbni Mülcem bunlardan çıkan ihanet eden kişilerdi. Daha sonradan dünya malına imanını sattılar. Lakin ashabı suffadakiler çoğunluğu ehli beyti çok seven fakir halktı. Bunların bakımını Hz. Fatima ve Selman Farisi ,Ammar bin Yasir, Bilal Habeşi gibi sırrı Muhammedî’ye safasına ermiş özel sahabeler üstlenmişlerdi. Zaten bugünkü cem sohbetlerinin aslı sadece ashabı suffa ve sırrı Muhammedî’ye ashabının katıldığı dini sohbetlerden gelmiştir. Mescidi Harem deki aş evinden hazırlanan lokmalar ile oluşan cem sohbetleri o günlerden kalmıştır. Lakin bugünkü cem ibadetlerinin birebir aynı değildir. Türkiye’deki cem sohbetleri kendi içinde Türk kültürünün bazı nişanelerini içine yerleştirmiştir.
Ashabı sırrı Muhammedî’ye: Bu ashab Selman, Mikdad, Kamber, Ammar, Ebu Zer ve onlar gibi imam Ali için ölmeyi göze almış gerçek kâmil iman sahipleri idi. Sayıları 17 ile kırk kişi arasında idiler. Bu sırrı Muhammedî’ye içinde olanlarda kendi aralarında ilmin derinliklerinde farklı noktalarda idiler. Mesela Selman ve Mikdad ilmin onuncu aşamasında, Ebuzer’in ise yedinci aşamasında olduğunu bize imam Caferi sadık bildiriyor.
Kurani bilgi 90 bin kelamdır buyuruyor erenler, bunun 60 bini Kur’an-ı Kerim’de açıkça sunulan bilgi.30 bini ise Kur’an da nişaneleri konulmuş ama tevil edilmesi ehli beyte ve onların aracılığı ile erenlerin gönüllerinden bizlere aktarılan bazıları zamanla halka sunulmuş bazıları hala sır edilmiş olan bilgilerdir. Bu bilgiler marifetullah bilgisi ya da hakikat bilgisi olarak adlandırılır.
Muhammed Mustafa’dan (s.a.a ) İmam Rıza’ya kadar şeriat döneminin ağırlıklı olduğunu görüyoruz. İmam Rıza döneminde erenlerin tarikat erkânını İmam Rıza’dan öğrenip Anadolu’nun ve Türkmenistan’ın tüm alanlarında inşaa ettiklerini görüyoruz. Dervişler tekke içerisinde tarikat erkânı yürütürken dışardaki halka şeriatın kuralları ile hareket etmekteydiler. Bunu Ahmet Yesevi’nin kurduğu erkânda net görmekteyiz. Dervişler Anadolu’nun dört bir yanında irşada devam ederken, Hünkâr Hacı Bektaşı Veli’nin Anadolu’ya gelip marifet çağını açtığını görmekteyiz. Tarikat sistemini geliştirdiğini ve o dönemki dervişleri ve erenleri kerametleri ve hikmetleri ile yüksek ahlaka ve irşada taşıdığını görmekteyiz. Dikkat ederseniz tam da bu marifet çağının efendisi Hünkâr ile Anadolu’nun dört bir tarafında gönülleri feth eden erenler marifetleri ile viyana kapılarına kadar Ehlibeytin sevgisini taşımışlardır. Pir Sultanlar, Kul Himmetler, Yunusların hep bu dönemlerde olması Mevlana’nın şeriat kadısı iken bir marifet dervişi olan Şems ile erenlere ulaşması ve gönül sultanı olması bu marifet çağının açılması ve bereketindendir.
Hakikat çağı ise ilim en hakiki mürşittir diyen Hünkâr Hacı Bektaşı Veli sayesinde açıkça ortaya çıkmıştır. Onun bahsettiği ilim mürşidinin son elli yılda hayatımıza aşikâr ve açıkça girmesi ile hakikat çağı açılmıştır. Artık dünyanın küreselleşmesi ile bir klavye veya bir telefonun içine sığmış her bir bilgi ve mekân anında kişinin huzuruna gelmektedir.
Eğer zamandan geri gitsek ve iki cep telefonu götürsek bunu gören halk bizlerin keramet gösterdiğini zannedeceklerdir. Çünkü biz şu an ilim denen hakiki mürşidin kerametlerinin bolluğundan (bizler buna bu dönemde teknoloji diyoruz.) bir eleğin içine konulmuş eleniyoruz.
Bu mürşit bizleri iki millete dönüştürüyor:
Milleti Aleviyye (lideri İmam Mehdi sahi zaman) dünyadaki tüm iyiler mazlumlar ve hak taraftarları,
Milleti küffariye (lideri deccal) Siyonizm, ABD, emperyalistler, inkâr ehli zalimler.
Bu dönemde herkes bilmelidir ki Hak gelecek batıl zail olacaktır. Bu kadiri mutlak Allah’ın emridir ahdidir.
Allah’ın ahdi zalimler istemese de ‘ben nurumu tamam edeceğim’ dediği emri muradı velayet nurudur. Bu nurun sahibi olan 12. İmam (İmam Mehdi sahibi zaman) İmam Hüseyin’in evladı olup, bozulmuş olan Allah’ın dinini yeniden dünyaya zafer ile inşaa edecek ve Allah’ın adaletini yeryüzünde tamam edecektir.
Rabbin İbrahim (a.s )’a dediği ‘ benim ahdim zalimlere varmaz’ sözü aynı zamanda bu dönemin zalimleri kötüleri ve bozuk ahlaklı insanlarına da varmadığına işarettir. İmam mehdi zuhur ettiğinde anlayacaktır bunu tüm insanlık.
İmam mehdinin kuracağı devleti Alevi’ye tüm dünyayı bir şehir haline getirecek, bu şehir rıza şehri olacaktır.
Bu devletin para birimi olmayacak rıza lokması ve adalet ile pay edilecektir.
Bu devlette fakir ve zengin olmayacak, çünkü ihtiyaçlar hakkı ile dağıtılacaktır. O imamın bereketine tüm zenginlikler yeryüzüne çıkacaktır.
İmamın gelmesi ile tabiat ve tüm kuvvetler hak olan imam mehdinin emrine girecektir. Bunu hayal sananlar Süleyman peygambere verilen kuvveti ve zenginliği okusunlar. Tüm mahlûkun ve zenginliğin Hz. Süleyman’a verildiği gibi, Allah’ın kudreti her şeye yeter.
Şimdi hakkı tanımak ona taraf olmak için hazırlığın bir zaruri hale geldiği bu hakikat çağında ya iyilerden ya da kötülerden olmak bizim seçimimiz olacaktır. Herkesin imam geldiğinde ona iman etmesi ve ikrar etmesi için mazeretlerin ortadan kalktığını herkes bilmelidir.
Rabbim Muhammed Mustafa’ya ve onun pak ehlibeytine salatı selam eylesin bizlere imamımızı, resulumuzu, dinimizi ve hakkı tanımayı nasip eylesin.