AKIL ETMEZ MİSİNİZ?
AKIL ETMEZ MİSİNİZ?
Okumak.
En son yaptığımız şeydir okumak.
Kulaktan dolma bilgilere hayran olan bir millet olduk. Yani duyduğumuz ile amel etmekteyiz.
Dinimiz bize okumamızı, tefekkür etmemizi, araştırmamızı hülasa ilmi emrederken bizler biat dayatması ile beyinlerimizi başkalarına kiraladık.
Bu durum biraz uzun sürünce kişide atalet başlıyor ve düşünmek – araştırmak onun için yorucu bir hale geliyor. Kendince kolay olan yolu seçiyor. Ve biat ettiği kişi ya da kişilere danışarak yol bulmaya çalışıyor.
Kitabımız Kur’an duvarlardan, kitaplıkların en üstlerinden bir milimetre bile kımıldatılmadan muhafaza ediliyor.
Yani okumuyoruz.
“Efendim Kur’an’ı okuyorum ya, daha nasıl olsun. Bugün bir cüz bitirdim.”
Soruyorum: Ne anladın? Bize anlat.
Cevap: Ben anlamını bilmiyorum. Arapça okumak sevap ve ben bu sevabı elde ediyorum. Bu şekilde okumam yetmez mi?
Bu konuda yazılacak çok şey var ama…
Yani toplum okumuyor, okusa da okuduğunu anlamıyor. Bu yıllardır böyle devam ediyor.
Okumayan bir insanın muhakeme ve muhasebe yeteneği kaybolur. IQ düşer.
Bu şekildeki toplumu idare etmek ve yönlendirmek çok kolaydır.
İdarecilerin istediği toplum modeli budur. Düşünmesin, sorgulamasın ve bize şartsız biat etsin.
Rakiplerine karşı bu insanları doldurmak çok kolay; “ Dinsiz bunlar, din elden gidecek, ezanlar susmasın, bayrak inmesin… Kutsal kitabımızı bunlar kabul etmiyor ve ona saygısız davranıyorlar…”
Doldur gitsin.
Düşünme ve idrak yetisini kaybetmiş toplum buna hemen inanır ve büyük bir tepki gösterir.
Hatta bazıları sokaklara dökülür.
Kur’an’da ‘ akıl etmez misiniz? ’ ilahi uyarısı 49 ayette geçmektedir. “Akıl erdirmez misiniz, aklınızı çalıştırmaz mısınız?” (Hûd, 51; Mü’minun, 80)
Akıl etmez misiniz doğru düşünün anlamına gelmektedir.
İnsanımızın çoğu siz gerçekleri anlattığınızda sizi dinliyor gibi görünür ama aslında onlar öyle görünürler ve duyduklarını – öğrendiklerini uygularlar. Kur’an’da bu durumu Yüce Yaratan şöyle buyurur: “Sen, onların çoğunun dinleyip aklettiğini mi sanıyorsun? Onlar, yalnızca hayvanlar gibilerdir. Hayır, hayır yolca daha sapkınlardır.” (Furkân, 44)
Toplum kalabalık gruplara doğru meyleder. Güçlüden yana olma hali insanın nefsi bir hastalığıdır. Mümin özelliği değildir. Hak tarafı azınlıkta olsa onlarla bir olabilme her kişi değil er kişinin özelliğidir.
Yüce Yaratan Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “ De ki: ‘ Pis olanın çokluğu seni şaşırtıp hoşuna gitse de, pis ve temiz bir olmaz. Allah’tan korkun ey akıl sahipleri ki felaha eresiniz.’ ” (Mâide, 100)
Dinimiz akıl etmemizi, düşünmemizi, doğru insanlarla bir olmamızı emrederken bizler nefsimizin kölesi olmuş bir şekilde hareket ediyoruz. Nefsimize kolay geleni yapıyoruz.
Güçlü ile beraber olmanın nimetlerinden faydalanmaya çalışıyoruz. O güçlü Hak üzere olmasa bile.
Zaten o bataklığa batmış, beynini başkalarına ipotek vermiş kişi, bulunduğu ortamı Hak üzere görür.
Onlara göre O dairenin dışındakiler batıldır.
İşte temel sorunda budur. Eksen kaymıştır. Eğriler doğru, batıl Hak olmuştur. Bu bataklıktan kolay kolay çıkamazlar. Ebedi hüsran onları bekler.
Allah bizi uyananlardan, Akıl edenlerden, Hak ile beraber olanlardan, batılı saptayabilenlerden eylesin. Rabbim bu milleti uyandırsın.
Selam ve dua ile.